ORTADA DOĞU HALKLARI ÜZERİNDE RECEP TAYYİP ERDOĞAN'IN KARİZMATİK ETKİSİ
Av.Murat Yakışan *
ÖZET
Bu makalenin amacı,Recep Tayyip Erdoğan'ın özellikle 2000'li yıllardan sonra Ortadoğu Halklarıyla kurmuş olduğu kardeşlik bağı ve bu halkların Erdoğan'a karşı duydukları hayranlığın ve saygının nedenlerini anlamaya çalışmaktır.Bunun için kısaca Ortadoğu Kavramı ve Tarihi,Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi Ortadoğu ile ilişkiler,Ak Parti ve Recep Tayyip Erdoğan ile başlayan Ortadoğu politikaları ve Türkiye'ye yansımalarından bahsedilecektir.Ama en önemlisi Ortadoğu Halklarının Recep Tayyip Erdoğan'a karşı duymuş oldukları hayranlığın siyasal ve medya yoğunluğunu,kapsamını ve nihayi olarak Erdoğan'ın liderlik anlayışından kaynaklandığını savunmakla beraber lider,liderlik anlayışı ve diğer karşı eleştirisel yaklaşımları irdeleyeceğiz.
Anahtar Kelimeler:Ortadoğu Kavramı ve Tarihi,Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi Ortadoğu İlişkiler,Recep Tayyip Erdoğan,Ak Parti, Ortadoğu Halklarının Recep Tayyip Erdoğan Hayranlığı,Liderlik
ABSTRACT
Objective of this article is trying to understand,reasons of respect and admiration of Middle east Public's to Mr.Erdoğa,who especially established a brotherhood with this public after 2000's.In order to do thisit will be mentioned shortly abaout Middle East Concept and History,Relationships between Middle East during Ottoman Empire and Republic of Turkey period,Middle East Policies which starts with Ak Party and Recep Tayyip Erdoğan and its reflections on turkey.But the most importantly it will either defend the admiration of Middle East Public is obtained from the leadership mentality of Mr.Erdoğan with political and media intensity,or leader,leadership and other critisizing approaches will be examined.
Keywords:Middle East Concept and History,Middle East Relationships during Ottoman and Republic of Turkey Periods,Recep Tayyip Erdoğan,Ak Party,Admiration to Recep Tayyip Erdoğan from Middle East Public,Leadership
* Yeni Yüzyıl Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararsı İlişkiler Doktora Programı
I.GİRİŞ
Uluslararası ilişkileri menfaatler elde etme ve koruma mücadelesi olarak görmek yanlış olmaz.Daha güçlü aktörlerin stratejik planlarının uygulanmaya çalışıldığı bu mücadelede kesin bir başarısından söz edilemeyeceği gibi,daha az güçlü olanlarında kesin bir başarısızlığından da söz edilemez.Genel itibariyle tarafların örtülü veya açık mecburi bir uzlaşısından hareketle hedefledikleri menfaatlerin ne kadarına ulaşabildikleri sorun teşkil eder.Bu durum nedeniyledir ki,dış politikada durağan seyreden devletler bahsi geçen menfaat çatışmalarında aktif rol alamadıklarından veya almadıklarından doğal olarak bu paylaşımında içinde olamayacaklardır.Gerçektende özellikle Ortadoğu ilişkilerinde Cumhuriyet Döneminde Türk Dış politikasının takındığı tavırda budur.Oysa ''Orta Doğu dünya güçleri tarafından kontrol altında tutulmaya çalışılan,başarılamadığı takdirde ise rakip ülkelerin yararlanmasını önleyecek tedbirlerin alındığı jeostratejik önemi olan bir bölgedir.Orta Doğu'yu kontrol edemeyen devlet ya da devletler dünya siyasetinde etkin olamaz, dünyanın büyük gücü olamaz.Orta Doğu'‘yu kontrol eden güçte dünyayı kontrol eder. Dolayısıyla bu bölgeyi kontrol etmek hayati önemdedir.Orta Doğu‘ya yerleşecek bölgesel bir güç dünyada stratejik üstünlüğü tehdit eder.Bu yüzden birçok devlet için Orta Doğu şu açılardan önemlidir:Ekonomik politik egemenliğin mekânsal odağıdır.Soğuk savaş sonrasının jeopolitik merkezidir.ABD‘nin muhtemel rakiplerinin topraklarıdır.Dünya‘nın en zengin enerji/doğal kaynakların ana vatanıdır.Yeni ve geniş pazar alanıdır.Yeni mücadele sahasıdır''. ( Hacısalihoglu,2005:558).
Türkiye dış politikada 2000'li yıllardan sonra Recep Tayyip Erdoğanla birlikte özellikle Ortadoğuda daha etkin ve kapsayıcı adımlar atmıştır. ''Türkiye bugün kendi tarihiyle ve coğrafyasıyla barışmaya çalışan bir ülkedir. Tevarüs ettiğimiz Müslüman-Osmanlı tarihi birikimi, bunun sağladığı kültürel derinlik ve yayıldığı coğrafya, artık bir yük, engel yahut handikap olarak görülmemektedir. Tersine tarih ve coğrafya, stratejik bir güç ve değer olarak yeniden üretilmekte ve Türkiye’nin hem iç hem de dış politikasına yeni imkânlar sunmaktadır. Sivil-asker ilişkilerinden Kürt sorununa, ticaretten dış politikaya hemen her alanda bu “stratejik değer üretme” faaliyetinin farklı tezahürlerini ve izlerini görmek mümkündür''.(Kalın,2011:10).Bu politikaların bazı bölge Devletleri ve yöneticilerinin uzun süre muhafaza ettikleri şahsi menfaatlerine aykırı düşmesi tedirginliği ile bu cenahlar tarafından hoş karşılanmamakla birlikte daha geniş anlamda bölge halkı tarafından desteklenmiş,baş aktör olarak Recep Tayyip Erdoğan bir umut ve kahraman olarak adeta kutsanmıştır.
Medeniyetin ortaya çıktığı,Tarihi ve Kültürü bu kadar eski bu coğrafyanın Halklarının yüzyıldır süren baskı ve acılarına rağmen Recep Tayyip Erdoğan ile kurdukları kader birliğinin tanımını yapmak ve ona duyulan sevgi ve kahramanlık seviyesine ulaşan hayranlığın esaslarını yoğunluğunu,kapsamını ve nihaiyi olarak Erdoğan'ın karizmatik liderlik anlayışının sebep ve sonucu olarak hem Uluslararası ilişkiler hem de siyaset bilimi açısından ele almak gerekir.
II.ORTADOĞU KAVRAMI VE TARİHİ
Bugün Ortadoğu olarak adlandırılan bölge yaklaşık 8 milyon kilometrakare alana sahip 18 devletten oluşan ve 400 milyon civarında insanın yaşadığı bir bölgedir.Aslında ''Ortadoğu bizim ürettiğimiz bir kavram değil, hatta coğrafi bir tanımlama da değildir. Ortadoğu terimi literatüre “Yakındoğu” bölgelerini tanımlama maksadı ile 1902 yılında girmiş ise de daha ziyade II. Dünya Savaşından sonra yaygın kullanım alanı bulan siyasal bir anlatımdır. Dönemsel olarak daraltılabilen veya genişletilebilen bu kavram etnik bakımdan Arap, Fars, Türk ve bunlar ile birlikte yaşayan Kürt, Çerkez gibi unsurları anlatırken; din olarak da hangi mezhepten olursa olsun çoğunlukla ve kesintisiz Müslümanların yaşadığı coğrafyayı tanımlamaktadır. Bugün Ortadoğu coğrafyasına baktığımızda bu tanıma girmeyen tek topluluk veya devlet İsrail’dir ve zaten o da bu kavramdan sonra yaratılmış bir devlettir. Ortadoğu’da Müslüman olmayan guruplar bu coğrafyada Müslümanlardan daha eski olmalarına rağmen nerede ise bu kavramın içinde değil, batının uzantısı olarak algılanmaktadırlar''.(1)*
Kavramların ihtiyaçlardan kaynaklandığı düşünüldüğünde emperyalist batı dünyasının sanayileşmeyle beraber hammadde ihtiyacının yaşandığı erken emperyal dönemin bir sonucu olduğuyla örtüşmektedir.Bilhassa 19.yy’ın sonlarına doğru ve 20.yy’ın başlarında Emperyalizm’in iyice kök salmasıyla, bölge Batılı güçler tarafından terminolojik olarak yeni bir adlandırmaya ihtiyaç duymaya başladı. ''Ortadoğu kavramını; ilk defa 1902 yılında Amerikan deniz tarihçisi ve Jeopolitikçi Alfred Thayer Mahan, National Review‟de yayınlanan, “The PersianGulf and International Relations” başlıklı makalesinde kullanmıĢtır.Mahan‟a göre, Basra Körfezi Süveyş Kanalı ‟ndan sonra Hindistan‟a geçişte savunulması gereken en önemli bölgedir Bu tanımlamada Mahan, Ortadoğu kavramını su yolları üzerinden stratejik bir konsept dahilinde aktarmıştır. Konsept içerisinde İngilizler, Ruslar ve Almanların nüfuz mücadelelerine dikkat çekmiştir. Mahan‟ın ardından İngiliz gazetesi The Times‟in dış politika editörü Valentine Chirol,Tahran muhabiri imzasıyla Basra Körfezi ‟nin stratejik önemini anlatan “The Middle Eastern Question” başlığı altında makalelerini 14 Ekim 1902 tarihinde yayınlamaya başlamıştır.Hirol‟un Ortadoğu tanımı Mahan‟ın tanımına göre genişlemiş ve Hindistan‟a giden yoldaki (İran, Basra körfezi, Irak, doğu Arabistan kıyıları, Afganistan ve Tibet) tüm toprakları kapsamıştır''.( H.Davison,1959-1960:667-668; Aktaran: Sakin,Deveci,:2011:284). ''Zira Chirol için Ortadoğu‟nun en önemli işlevi Hindistan‟ın korunmasıdır.1903‟te yayınlamış olduğu “The Middle East Question or Some Problems of Indian Defence” isimli eserinde de bu çıkarımını geniş bir şekilde aktarmıştır''.(Chirol,1903:1; Aktaran: Sakin, Deveci, :2011:284).
''Daha önce de belirttiğimiz gibi, Orta Doğu kelimesi İngiliz yayılmacılığı ile doğrudan bağlantılıydı. Kelimenin bilhassa 20.yy’ın başında önem kazanması ve İngiltere’nin bölgeye I. Dünya Savaşı ile askeri olarak giriş yapması elbette tesadüf değildi. Daha önce de 19.yy’da İngiltere’nin Hindistan ve Çin’e olan ilgisinin artması neticesinde ‘Uzak Doğu’ kavramı
1* Zekariya Kurşun,24.temmuz 2014 Ortadoğu ve Afrika Araştırmaları derneği dergisi yazılarından
türetilmişti. Yakın ya da Orta Doğu ( Middle East / Near East) diyebileceğimiz yaklaşımlar da Asya’ya Emperyal bir bakış açısının tezahürü olarak görülebilir''.( Fırat,Kürkçüoğlu, 2002: 194).
Adı bile emperyal batı dünyası tarafından konulan Ortadoğu, üzerinde uluslararası müdahalelerin ve menfaat çatışmalarının halen en sıcak olduğu bölgedir.Bölge Şii-Sünni mezhep çatışmaları,Müslüman-Hristiyan çatışması,Arap-Yahudi çatışması,petrol,enerji alanlarına hakimiyet meseleleri,etnik çatışmalar,terör grupları,tek adam rejimleri,nükleer silahlanma,demokratikleşme meseleleri gibi dengeye bir türlü oturmayan bir yapı arzetmektedir
Aslında ortadoğu kararlı-dengede bir bir bölge iken ,birinci dünya savaşından sonra Osmanlı imparatorluğunun dağılmasıyla,parçalanmış imparatorluk bakiyelerinin emparyalist batı dünyasının planları doğrultusunda yeniden şekillendirilmesinin bir sonucudur.Bu müdahale de pandoranın kutusunun açılmasına ve içinden çıkılamayacak bir takım sorunların oluşmasına neden olmuştur.Doğal sınırların yerini karmaşık etnik ve dini ve mezhepsel ayrımlara riayet etmeksizin cetvelle çizilen sınırların alması dengesiz sosyo politik yapı ve ekonomik sistemsizlik yaratmıştır. Ulusalllaşmanın bir türlü sağlanamamasına neden olan bu yapay çizimler,halkın halen merkezi bir yönetime itaattten çok ilkel sosyal gruplar olan aşiretçilik,mezhepçilik aidiyeti ile devam etmiştir. Bu durum demokratik rejimlerin bir türlü kurulamamasına ve bunun yerine diktatörlük ve benzer yapıların kurulmasına yol açmıştır.ikinci dünya savaşından sonra kurulan yeni dünya düzeni ile başta İngiltere'nin oluruyla İsrail Devleti kurulmuş ve dünyanın değişik yerlerinden bir çok yahudi vaadedilmiş topraklara göç etmiştir.İsrail artan nüfusu ile birlikte devlet sınırlarını genişletmeye başlamış ve en önemli sorun olan Filistin sorunu ortaya çıkmıştır.Altı gün savaşları gibi savaşlarla çözülmeye çalışılan soruna daha sonraki yıllarda gerilla ve terör gruplarıda dahil olmuştur.İran devrimi ve daha sonraki ideolojik hareketlerin bölge üzerinde devrim ihraçları amaçlanmış,iran-Irak Savaşı,Körfez Savaşı,Irak'ın başta Amerika olmak üzere koalisyon gücü altında işgali,Lübnan İç karışıklıkları,Arap Baharı,büyük dünya develetlerinin artan enerji ihtiyaçları Ortadoğu üzerindeki ilgilerini ve hakimiyet mücadelelerini alevlendirmiştir.Bu kadar yeraltı zenginliğine sahip bölgenin yaşamsal su kaynakları bakımından fakir olması bu yangını daha da alevlendirmiştir.
Ortadoğu, halkların yeterli özgürlüğe,İstikrara,güvenliğe ve ekonomiye sahip olmadığı zulmün kol gezdiği bir çoğrafyadır.Uzun bir süreden beri devam eden bu zulüm karşısında halk maneviyatı gereği dönem dönem kurtarıcı arayışına ve umuduna kapılmıştır.Yaser Arafat,Cemal Abdulnasır ve son olarakta Recep Tayyip Erdoğan bu kahramanlardan bazılarına örnektir.
III.OSMANLI,CUMHURİYET DÖNEMİ VE AK PARTİ SONRASI ORTADOĞU İLİŞKİLERİ
Recep Tayyip Erdoğan ve Ak Parti dönemine kadar, bölgenin iki büyük milleti Türkler ve Araplar arasındaki birinci dünya savaşından bu yana yaşanan kopukluk ve emperyalist
güçlerin yıllarca bu ayrışmayı destekler mahiyetteki propagandaları Cumhuriyet döneminin uzun bir diliminde ilişkilerin zayıflamasına neden olmuştur.''1916’daki Şerif Hüseyin isyanının ardından Türkiye’nin Arap dünyasıyla bağı koptu. Biz, onların İngilizlerle işbirliği yaparak bizi arkadan hançerlediğine; onlar ise halifeliği kaldırarak, Batı’ya kayarak, İsrail ile dost olarak bizim onlara ihanet ettiğimize inandı.Arap dünyasının lideri, 1950 ve 60’lı yıllarda dünyaya kafa tutan Cemal Abdülnasır idi. 1970’te kalp krizi geçirip öldüğünde ‘Arap Sokağı’ öksüz kaldı. Kahire’deki cenazesinde Ürdün Kralı Hüseyin ve Filistin Kurtuluş Örgütü lideri Yaser Arafat hüngür hüngür ağladı, Libya Devlet Başkanı Muammer Kaddafi iki kez bayıldı. O gün milyonlarca Arap, “Nasır asla ölmeyecek” diye haykırdı. Ama ölmüştü. Enver Sedat İsrail ile barış yaptı. Bugün Gazze’ye abluka koyan Mübarek, Arapların gözünden çoktan düştü.New York Times yazarı Thomas Friedman, “Mısır’ın hali yok, Suudi Arabistan derin uykuda, Suriye çok küçük, Irak çok kırılgan. Türkiye bölgede liderlik için boşluğugördü”tespitiniyapıyor''.(2)*
Türkiye'de Recep Tayyip Erdoğanlı Ak Parti'nin iş başına gelmesi ile gerek bölge dışı gerekse de bölge içi devletler,gruplar ve halklar arasındaki çatışmaların sonucu yaşanan mağduriyetlerde Türkiye tamamen insanî duygularla bölge insanına kucak açmış ve bu çatışmaların azaltılması çabalarına girişmiştir. ''Bu sürecin kritik sonuçlarından biri, Türkiye’de tarih ve coğrafya algısının değişmesi olmuştur. Cumhuriyet elitleri Osmanlı bakiyesi olan Türkiye Cumhuriyeti’nin tevarüs ettiği tarihi ve içinde bulunduğu coğrafyayı, modernleşmenin ve kalkınmanın önünde bir yük ve engel olarak gördü''.(Kalın:2011:9).
'Türkiye kuruluşundan itibaren dış politikasında özellikle de yakın komşularıyla ilgili gelişmelerde statükocu bir yaklaşım sergilemiştir. 2002 sonrasında bu yaklaşım yerini daha aktif politikalara bırakmıştır. Bu dönemde özellikle yumuşak güç kullanımı,arabuluculuk çabaları ve yakın çevrede aktif politika girişimleri bazı çevreler tarafından eksen kayması olarak yorumlansa da bu yeni politikaların Türk Dış Politikasına olumlu katkısının göz ardı edilmesi mümkün değildir''. (Sağsen, 2011:61-62).
Ak Parti ve Recep Tayyip Erdoğanın sorumluluk bilinciyle ve cesaretli ileri adımlarıyla uygulanan dış ve özellikle ortadoğu politikasıyla birlikte, ''Türkiye’nin Jeopolitik konumu itibariyle Asya ve Avrupa arasında yer alan bircoğrafyada bulunması ve aynı zamanda İslam ve Hıristiyanlığın da birleştiği noktada yeralması dolayısıyla, demokrasiyle yönetilmesi, seküler bir kimlik ve liberal bir ekonomiye sahip olmasının yanı sıra, dininin İslam olması, yumuşak gücünü arttıran önemli faktörlerdir. Fuat Keyman’ın görüşüne göre ise, Türk dış politikasının proaktif bir seyir izlemesinin, Türkiye’nin dünyada sahip olduğu pozitif imajın en önemli sebebi, dünyada gösterilebilecek seküler demokrasiye sahip Müslüman topluma en başarılı örnek olmasıdır''. ( Keyman, 2010:10). Yasin Aktay'ın da vurguladığı AK Parti modeli bütün Ortadoğu’da hem Batılılar nezdinde bir meşruiyet kapısı, hem de halklar nezdinde kararlı duruşun, hatta alternatif bir İslamcı duruşun modeli haline gelmiş durumda''.(3)*
(2)* Çınar Oskay-Milliyet Gazetesindeki 25.07.2010 tarihli yazısından
(3)* Prof.Dr.Yasin Aktay,Arap Baharında Seçim Rüzgarları ve Türkiye Algısı,07.12.2011 SD dergisinin Aralık-2011 sayısından)
''Türkiye, ‘Medeniyet Derinliği’ (Duran, 2009:389) bağlamında, tarihi ve kültürel yakınlık bulduğu alanlar olan Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu ve genel olarak Orta Asya’da ki uzun
sürmüş ve sürmekte olan çatışmalar ve anlaşmazlıklarla yakından ilgilenme ve arabulucu politika stratejisi yürütmektedir. Suriye ile İsrail, Afganistan ile Pakistan, ve ABD-Batı ile İran arasındaki sorunlarla ilgilenip, aktif ve yapıcı bir dış politika izlemesi, Türkiye’nin potansiyel yumuşak güç olma arzusunu göstermektedir''. (Fotiou ve Triantaphyllou, 2010:99).
''Türkiye, Kafkasya’nın istikrarı konusundaki çıkarları çerçevesinde de aynı yapıcı politikayı sürdürmüş, Rusya’nın Gürcistan ile olan anlaşmazlıkta ki politikası, Ermenistan’la ilişkilerin düzeltilmeye çalışılması, Çin’in Uygur Türkleriyle olan sorununda üstlendiği arabulucu rol, bunlara örnek olarak gösterilebilir''. (Fotiou ve Triantaphyllou, 2010:99 Aktaran: Çavuş- 2012:32)
Türk tarih ve medeniyetini gücünü uluslararası ilişkilerde,özellikle Ortadoğu politikalarında bu nedenli sağlam ve kapsamlı adımlarla kullanan Ak Parti ve Recep Tayyip Erdoğan dışında bir lider ve hareket olmamıştır.Bundan önce inkar odaklı politikaların ülkeye ekonomik ve siyasi hiç bir katkısının da olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Gerçektende ''Ortadoğu tarihi incelendiğinde, bu bölgenin yaklaşık bin yıldır Türk devletlerinin hâkimiyetinde bulunduğu görülecektir. Büyük Selçuklular, Tolunoğulları, İhşidîler, Memlûkler, Eyyubîler, Atabeylikler, Zengiler, Türkiye Selçukluları ve Osmanlılar, Ortadoğu’daki hâkimiyetleri sırasında bölgede daima huzur ve istikrarı temin etmenin gayreti içinde olmuşlardır. Bu devletlerin hüküm sürdüğü toprakların her karışı camilerle, kütüphanelerle, mimari eserlerle tezyin edilmiştir''.(4)*
''Türkiye uluslararası diplomaside üstlendiği çatışan taraflar arasındaki yapıcı rolünü uluslararası örgütlerle de desteklemekte ''.(Akgün, 2009)
Türkiyenin bu rolünün kendisinede fayda getirdiği de kaçınılmaz bir gerçektir ve teorik alt yapı noktasında, ''Orta Doğu dünya güçleri tarafından kontrol altında tutulmaya çalışılan,başarılamadığı takdirde ise rakip ülkelerin yararlanmasını önleyecek tedbirlerin alındığı jeostratejik önemi olan bir bölgedir.Orta Doğu'yu kontrol edemeyen devlet ya da devletler dünya siyasetinde etkin olamaz, dünyanın büyük gücü olamaz.Orta Doğu'‘yu kontrol eden güçte dünyayı kontrol eder. Dolayısıyla bu bölgeyi kontrol etmek hayati önemdedir.Orta Doğu‘ya yerleşecek bölgesel bir güç dünyada stratejik üstünlüğü tehdit eder.Bu yüzden birçok devlet için Orta Doğu şu açılardan önemlidir:Ekonomik politik egemenliğin mekânsal odağıdır.Soğuk savaş sonrasının jeopolitik merkezidir.ABD‘nin muhtemel rakiplerinin topraklarıdır.Dünya‘nın en zengin enerji/doğal kaynakların ana vatanıdır.Yeni ve geniş pazar alanıdır.Yeni mücadele sahasıdır''. ( Hacısalihoglu,2005:558). O zaman statükocu anlayıştan koparak daha aktif politikanın izlenmesi kaçınılmaz olup,aktif stratejinin bir bütün olarak ele
(4)*Yeni Türkiye Dergisnin 82.saysından alıntıdır.
alındığında tabi olarak tam anlamıyla yüzde yüz bir kazancın olamayacağı da iyi bilinmelidir.Zaten uluslararası ilşiklilerde fayda -zarar dengesinin tek bir tarafta toplanması diye bir hareket tarzıda yoktur.Bu bakımdan gerek yerel gerek uluslararsı alanda Türk Dış politikasına yapılan bardağın boş tarafını gören eleştiriler bu noktada toplanmaktadır.
IV.ORTADOĞU HALKLARININ RECEP TAYYİP ERDOĞAN'A KARŞI DUYMUŞ OLDUKLARI HAYRANLIĞIN KAPSAMI VE YOĞUNLUĞU
Bazı devletlerin engelleme girişimlerine rağmen ortadoğu halkları ile oluşturulan kardeşlik iklimi Recep tayyip Erdoğan ile bu halklar arasında kuvvetli bir bağ oluşturmuştur. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bugün Arap sokaklarının tek kahramanı. Birçok ülkede Mısır’ın unutulmaz lideri Nasır ile karşılaştırılıyor. Kudüs’te ise, kutsal kenti haçlılardan geri alan Selahaddin Eyyubi ile. Hayranlık kontrolden çıkmış durumda! İsrailli Arapların yaşadığı Doğu Kudüs’teyiz. Şehrin en büyük Arap restoran ve marketlerinden biri Türk kalesi gibi. Kapısında Başbakan’ın dev posteri, gönderde iki Türk bayrağı. İşletme sahibi dükkâna Başbakan’ın adını vermiş, 33 çalışanına Türkiye tişörtü diktiriyor. İşe İsrail gizli servisi bile karışmış.(5)*
Öyleki Recep Tayyip Erdoğan şahsında Türkiyedeki siyasi,toplumsal gelişmeler ve özellikle seçimler Ortadoğu halkları tarafından yakından takip edilir hale gelmiştir.2014 yılında Recep Tayyip Erdoğan ve Ak Partinin Cumhurbaşkanlığı ve yerel seçimler Ortadoğu Halkları tarafından yakından izlenmiş ve onunla birlikte deyim yerindeyse kader birliği yapılmıştır.''Sandıklar açılınca Lübnan'da, Filistin'de, Mısır'da Arap halkları Ak Parti'nin seçim zaferine ortak oldu. Sokaklar Erdoğan için sevinirken, o halkları yöneten Arap liderler için aynı durum söz konusu değildi.Gazze Şeridinde Filistinliler büyük bir gösteri yaptı. Caddelerde araçlarıyla tur atan, ellerinde Erdoğan posterleri ve Türk bayrakları sallayan binlerce kişi vardı. Lübnan'ın başkenti Beyrut'ta insanlar Arap şivesiyle "Erdogan" diye sloganlar attı. Kahire'de baskı altındaki darbe karşıtı Mısırlılar da sevinç yaşayanlar arasındaydı.Sadece onlar değil Suriyeliler de sevindi. Ama bombardıman altındaki ülkelerinde Erdoğan için kutlama yapacak meydanları maalesef bulamadılar.Bu insanlar neden seviniyor? Çünkü ülkelerinde kendi haklarını savunacak liderleri yok. Baskı altındalar, zulüm altındalar, işgal altındalar, bombardıman altındalar, işkence altındalar. Filistinlinin devleti yok, Mısırlının devletine güveni yok, Suriyelinin devleti ise hepsinden beter.Ortadoğu için aranan bir lider Recep Tayyip Erdoğan. Çıktığı her uluslararası kürsüde bu insanların yaşadığı şehirleri zikrediyor. Filistinli, Mısırlı biliyor ki, bir gün başı daha çok sıkışırsa, tıpkı Suriyeli gibi onlara da sahip çıkacak bir lider var Türkiye'de.Filistin'de Filistinli için Mahmut Abbas'ın yapmadığını, Mısır'da Mısırlı için Sisi'nin yapmadığını, Suriye'de Suriyeli için Esed'in yapmadıklarını yapıyor Erdoğan.Irak'ta, Suriye'de, Mısır'da, Batı Şeria'da, Kudüs'te, Gazze'de, Pakistan'da kendi gözlerimle şahit oldum defalarca Erdoğan sevgisinin ne anlama geldiğini. Gidenler bilir, Mescid-i Aksa'nın avlusundaki Filistinli bir Türk görünce önce
(5)*Çınar Oskay-Milliyet Gazetesindeki 25.07.2010 tarihli yazısından
kucaklar ardından "Reis ül Vüzara Recep Tayyip Erdogan" der.Erdoğan Arap ülkelerinde çok
ama çok sevilir. Ama bu demek değil ki Türkiye, bütün Arap ülkeleri için dost ve kardeş ülkedir. Arap liderlerin bir çoğunun Erdoğan bakış açısı, Arap halklarından çok farklıdır.Mesela seçim yapıldı, Ak Parti büyük bir zafer kazandı. Arayıp tebrik eden tek Arap lider Katar emiri oldu.Mısır'da Sisi, Suriye'de Esed, Körfez ülkelerinin liderleri için Erdoğan ismi çok da sempatik gelmez kulağa.Çünkü onlar için Erdoğan, "kurdukları düzeni bozan" demektir.Arap halklarına "boş yere sevinmeyin" diyen El Arabiya'nın Genel Müdürü, "Mursi yanlıları Erdoğan'dan mucize bekleyerek kendilerini kandırmasınlar" ifadesini kullandı.Türkiye enerji ve ticari hamleleriyle Batı'nın ekonomik çarkına çomak sokarken, Mısır ve Suriye gibi ülkelerde yaptığı özgürlük ve demokrasi savunuculuğuyla Arap rejimleri için bir tehdit oldu. Suriye'de zulüm karşısında durarak Rusya'da, İran'da kendisine cephe açarken, Filistin davası için İsrail'in karşısına dikildi. Şii-Sünni ayrımcılığına ortak olmadı, Irak'ta Kürtler, Sünniler ve Şiiler arasında hassas bir denge izledi.Hepsi birbirine bağlı olan bu saydığım noktalar, Türk dış politikasının temelini oluşturuyor. Bağımsız ve çok yönlü. Hangisinde hata ya da haksızlık var, ticaretimizi Batı'nın direktifinde mi yapsaydık yoksa yanı başımızdaki Müslüman katliamına seyirci mi kalsaydık?Taha Dağlı (Araplara 'Erdoğan için sevinmeyin' uyarısı Seçim sonuçları Türkiye kadar Arap ülkelerinde de merakla bekleniyordu''.(6)*
Ortadoğu halklarının Recep Tayyip Erdoğana duyduğu sevgiye neden olan Recep Tayyip Erdoğanın alışılmışın dışında yerelden uluslararası alana taşan liderlik anlayışını vurgulamamızı gerekir.Erdoğanda daha önceki liderlerden farklı olarak nasıl bir tılsım vardır.
''Recep Tayyip Erdoğan önce yeryüzünün zalimlerine aradan geçen koca bir asırdan sonra "One Minute" diyerek İslam Coğrafyasını maruz kaldığı hipnozdan uyandırdı. İsrail'in o "Başedelimez, Meydan Okunamaz Güç" algısını iki kelime ile Erdoğan yerle bir etti. One Minute bu anlamda onlarca nükleer bombadan çok daha güçlü bir yıkım oluşturdu İsrail ve Siyonist psikolojisi üzerinde...Çok geçmedi bu kez yine aynı lider, "Dünya 5'ten Büyüktür,!" diyerek Afrika'dan, Asya'ya Ortadoğu'dan, Güney Amerika'ya sömürülmüş, fakir ve gelişmekte olan coğrafyaların tercümanı oldu. Hem de Birleşmiş Milletler'in Genel Kurul salonunda ve 5'in gözlerinin içine bakarak, eliyle 5 sayısını göstere göstere.Türkiye ve Erdoğan başta Ortadoğu olmak üzere mazlum ve kimsesiz coğrafyalar için sandığımızdan öte şeyler ifade ediyor gerçekten.Geçtiğimiz hafta sonu Ortadoğu'nun bazı siyasi simaları, düşünce kuruluşları ve entellektüelleri ile Arap Baharını masaya yatırıp girilen türbülansı ve çıkış değerlendirmelerini tartıştık. Toplantıda Arap bir kardeşimizin "Son 5 yılda Ortadoğu'da canlarımızı, evlerimizi, tarihimizi, değerlerimizi, onurumuzu kaybettik. Ancak kaybetmeye tahammül edemeyeceğimiz tek bir şey var o da Türkiyedir" ifadesi Türkiye'de maalesef başta muhalefet partileri olmak üzere önemli bir kesimin farkında olmadığı ya da olamadığı bir nokta''.(7)*
(6)* Abdurrahman El Raşid, "Erdoğan’ın Zaferi Müslüman Kardeşleri Kurtaramaz"02.04.2014 Ege Manşet Gazetesindeki yazısından
(7)* Ali Şahin,''Erdoğan ve Yüzyılın İki Büyük Sözü''. 10.12.2014 Milat Gazetesi yazısından
Başını kuma gömmüş yerel siyasetçilerden ve akımlardan farklı olarak Uluslararası alanda hakim devletlerin dış politika belirleyicileri bu durumu tespit edip atacakları adımlarda bu parametreleride kullanmaya çoktan başlamışlardır.Bunun yanında vakanın boyutları ve yoğunluğu hakkında yine uluslararsı alanda yapılan araştırmalar ve değerlendirmeler çok geniş yer kaplamaktadır.''ABD'deki Pew araştırma merkezinin 6 Müslüman ülkede yaptığı ankete göre, Türkiye, Ortadoğu'da demokrasiye en fazla katkıda bulunan ülke olarak görülürken, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da en popüler lider konumunda yer alıyor.Merkezin daha geniş kapsamlı 21 ülkeyi içeren, ''Bahar 2012 Küresel Tutumlar Projesi''nin bir bölümünü oluşturan araştırmadan, Müslüman ülkelerin Türkiye ve Başbakan Erdoğan'a bakışıyla ilgili de çarpıcı sonuçlar çıktı.Lübnan, Türkiye, Mısır, Tunus, Ürdün ve Pakistan'da yapılan anketlere dayanan araştırma, Pakistan hariç tüm diğer ülke halklarının, Türkiye'yi, Ortadoğu'da demokrasiye en fazla destek veren ülke olarak gördüğünü ortaya koydu''.(8)*
Batı odaklı siyasi,stratejik ve popüler yayın organları onlarca yıl süren toplumsal mühendisliklerin yerine kısa bir sürede oluşan bu güçlü dalganlanmayı sayfalarına taşıdı.''TIME dergisi bu haftaki kapak haberinde, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın başarı hikayesini ve Ortadoğu ülkelerinde 'en karizmatik lider' olarak görülmesine yer verdi. Bobby Ghosh imzalı "Erdoğan'ın yolu" başlıklı kapak haberde, "Türkiye'nin İslami kökenli lideri, demokratik, seküler ve Batı yanlısı ülkesini küresel bir güç merkezi yapmayı başardı." denildi.
Mübarek'in devrilmesinden sonra Mısır'ın başkenti Kahire'ye resmi bir ziyaret düzenleyen Erdoğan'ın burada krallar gibi karşılandığı anlatılarak başlayan haberde, Erdoğan'ı karşılamaya gelen Mısırlı halkın bir kısmının "Erdoğan! Erdoğan! Gerçek bir Müslüman ve korkak değil!" sloganı atarken, diğer bir kısmının ise, "Türkiye ve Mısır tek yumruk!" şeklinde Türk lideri karşıladıklarına dikkat çekildi.'Lider, toplumdaki değişimi iyi okumalı'Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Türkiye, mevcut rejimiyle, demokrasi tecrübesiyle, bugün ulaştığı ileri demokratik standartlarla, değişimi yöneten iradesiyle, İslam ile demokrasinin yan yana olabileceğini tüm dünyaya başarılı şekilde göstermiştir'' dedi.(9)*
V.ORTADOĞU HALKLARININ HAYRANLIĞINI ERDOĞAN'IN LİDERLİK ANLAYIŞINA BAĞLAYAN VE DİĞER UNSURLARA BAĞLAYAN YAKLAŞIMLAR
Siyaset bilimi ve Ulsuslararası ilişkiler bakımından ortadoğu halkları ile Recep Tayyip Erdoğan arasındaki bu kuvvetli yapı incelendiğinde,bunun lider özelliklerinden ziyade zaman ve misyon değerlerinin bir sonucu olarakta gören Sosyal Bilimciler oldu.Bizim kabul etmediğimiz bu yaklaşımların neden ilşkileri bizden farklılaşmakla birlikte sonuç ilişkisinde terddütsüz hemfikir olduğumuz görülecektir.
(8)* turkishny internet gazetesi,Müslüman halkların Gönlündeki lider haberinden
(9)* Timeturk internet gazetesi,''TIME, Erdoğan'ı kapak yaptı'' Cihan haber ajansının 17.11.2011 tarihli yazısından
''Sputnik’e konuşan Şevçenko şu ifadeleri kullandı: “15 Temmuz başarısız darbe girişimi gecesi şu önemli gerçek ortaya çıktı: Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, sadece sandıkta değil, mitinglerde de milyonların lideri olduğunu kanıtladı. Erdoğan Sünni Müslüman dünyasından sorumlu. Türkiye İslam hilafetinin merkezi. Türkiye hiçbir zaman işgal altında olmadı. Suriye ve Irak oldu. Türkiye Mustafa Kemal Atatürk ve önemli tarihi olaylar sayesinde her zaman bağımsız oldu. Türkiye, Musul ve Suriye’de yaşanan gelişmeleri dikkatle takip ediyor. Türkiye’nin böyle bir yükümlülüğü var. Çünkü Türkiye milyonlarca Müslüman için önemli bir ülke. Bunu böyle anlamak lazım. Tarih Türkiye ve Erdoğan’a böyle bir misyon verdi. Bu Erdoğan’a da bağlı bir durum değil''. (10)*
Liderlik kavramı ve özellikleri anlayışından hareketle vakanın tespitinin bizce doğru kabul edilmesi gereklidir.Çünkü Hem Türkiye hem de Ortadoğu açısımdan daha önceki dönemlerin istikrarlı olmadığı bir gereçektir.Bu bölge ve Türkiye'de askeri müdahaleler,ekonomik krizler hep varolduğu hatırlanacak olursa değişen parametrelere bakmanın daha yerinde olduğu görülecektir.Burada tek yoğun değişenin Recep Tayyip Erdoğan ve onun şahsında toplanan liderlik anlayışından söz etmek gerikir.
''Aylin Görener ve Meltem Uçal, Soğuk Savaş dönemindeki çift blok dengelerinin dağılmasıyla Erdoğan vari liderlik fırsatı doğduğunu tartıştıkları makalelerinde, iç ve dış krizlerin kesişim noktalarının liderler tarafından nasıl lehte kullanılabileceğinin örneklerini verirken, Erdoğan’ın üzerinde iyi düşünülmüş bir liderlik formatını icra ettiği vurgusunda bulunuyorlar. (The Personality and Leadership Style of Recep Tayyip Erdoğan: Implications for Turkish Foreign Policy, Cilt 3, Sayı 12, 2011)
Turkish Studies dergisinde yayımlanan bu makale Gorbaçov, Thatcher, De Gaulle, Saddam, Clinton örneklerini ele alarak, geliştirilen liderlik biçimlerinin örneklerini gösteriyor. Teorik yaklaşım, Erdoğan’ın da dahil olduğu bu liderlik tarzının, sadece motivasyon, zihin ve karakter üzerinden değil, belli bağlamların belirleyici rolüne vurgu yapıyor. Bu durumda, Erdoğan, en çok ‘neye’, ‘nerede’ tepki vereceğinin zamanlamasını yapmakla, son derece kritik bir değişken değer üzerinden liderlik performansı sergiliyor. ‘Geliştirilen liderlik’ doğru bağlam ve zamanlama ile maksimum etki yaratabiliyor bu önermeye göre.
Makalenin Erdoğan’ın liderlik vasıflarını ölçümlediği bir başka kriter ise kullandığı dilin görece daha az kompleks olması. Görener ve Uçal, çalışmalarında Erdoğan’ın görece basit konuşmalarının, ‘biz ve ötekiler’ ayrımını kolaylaştırdığı düşüncesinde.
Recep Tayyip Erdoğan, bu noktada 2008-2009 Gazze Savaşı ve 2010 Mavi Marmara desteğiyle dünya Müslümanlarının kalbinde taht kurmayı bildi. İslamcı unsurlar taşıyan bu siyasetin Türkiye’de Müslüman sokak hareketlerinin taleplerine karşı gösterdiği duyarlılık kayda değerdi.
(10)* Sputniknews haber sitesinden,Fuad safarowun haberi ''Maksim Şevçenko'', 02.11.2016 tarihli yazsından
Recep Tayyip Erdoğan rüzgârı, Ortadoğu’da bir yıldız gibi resim ve adının duvarlara kazınması noktasına vardı. İsrail ile ilişkilerin tarihin en düşük seviyesine inmesi, Filistin davasına duyarlılığın altını çizdiği kadar ortak davaya karşı Müslümanların nasıl da iştiyaklı bir beklenti içinde olduklarını ortaya koyuyordu.
Robert Fisk’in 10 Nisan 2014’te, Independent gazetesinde yayımlanan yazısında, Obama’nın geçen yıl Recep Tayyip Erdoğan’nın yanındaki MİT müsteşarı Hakan Fidan’ı eliyle işaret ederek, “Suriye’de hangi radikal gruplara silah verdiğinizi biz biliyoruz!” şeklindeki yarı tehditkâr üslubunu dile getirmesi dikkat çekicidir. Bundan sonra bir öncelik sıralaması olacaksa bunun karizmatik lider imajından çok fonksiyonellik ve somut gerçeklik üzerinden yapılacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.(11)*
Sosyal Bilimcilerin az bir kesimi ise vakanın tespiti açısından,liderlik kavram ve özelliklerinin hakkını tam olarak vermekle birlikte,Erdoğan'ın davranışlarının ve söylemlerininin içeriğinin altı çizilerek blinçli olrak öne çıkarmaya çalışmaktadırlar.Onlara göre bu sevgi ve bağın temelinde davranışların içeriğinde bulunan radikal söylemler yatmaktadır.Buda başta ortadoğu olmak üzere İslam dünyasının hoşuna gitmektedir.Ancak içeriğin daha öncede bir çok siyasetçi tarafından dile getirildiği hatta dış politika olarak kullanıldığı göz önnüne alındığında bu kadar kapsayacı ve yoğun bir etkilişimin benzerlerinden farklı olarak yanından dahi geçmediği göz önüne alındığında bu yaklaşımın vakanın tespitinden ziyade hakim güçlerin menfaatine yönelik stratejik başka amaçlar taşıdığını düşündürmektedir.
''Başbakan Erdoğan (ve onun şahsı üzerinden Türkiye), Arap dünyasında bugün -Osmanlı halifelerini bile kıskandıracak derecede- bir popülariteye ve muhabbete sahip. Arap dünyasında 19. yüzyıldaki “müstebit Türk” ve 20. yüzyıldaki “gavur Türk” imajlarının yerlerini “makbul Türk”e bırakması tarihin normalleşmesi ve “kardeşlerin” barışması açılarından son derece sevindirici bir gelişme. Ama ben bugün Arap/İslam dünyasında Başbakan Erdoğan’a duyulan muhabbetin Türkiye’de objektif değil ideolojik bir şekilde ele alındığını düşünüyorum. Türkiye’deki yaygın kanı Arapların Başbakan Erdoğan’ı demokratik, Müslüman, çoğulcu ve kalkınmacı olduğu için sevdiği yönünde. Mesela, Başbakan’ın danışmanlarından İbrahim Kalın’a göre, “Recep Tayyip Erdoğan, devrime ve halkın iradesine inanmış Arap halkları için, Weberyan manada bir “ideal tipi”, arkasından yürümek istedikleri lideri temsil ediyor: Sivil, demokratik, Müslüman, karizmatik, kararlı ve
adaletle yöneten bir lider”. Profesör İhsan Dağı da benzer bir düşünceye sahip: “Erdoğan, demokrasiyi, milli iradeyi temsil ediyor; otokrat yönetimlere direnmeyi, ekonomik kalkınmadan ve refahtan pay istemeyi temsil ediyor. İslam’ın demokrasiyle, küreselleşmeyle, zenginleşmeyle çelişmediğini ifade ediyor”. Fakat Türkiye’de yaygın kabul gören “Araplar Erdoğan’ı İslam, demokrasi ve ekonomik refahı temsil ettiği için seviyor” görüşü maalesef ampirik destekten yoksun bir yaklaşım; bu yüzden de bir veri olmaktan çok bir “temenni”.
(11)*Eyüp Sabri Togan, Haksöz Dergisi - Sayı: 278/279 - May/Haz 14 Yorum-Analiz yazısınndan
Yazarın ispat için bir kaç araştırmaya dayandırdığı, süslediği bu husustan çıkarmış olduğu tarafımızdan eleştirlen sonucu bağlamında,
Şimdi sorumuz şu: Şimdi sorumuz şu: Hasan Nasrallah, Beşar Esad, Mahmud Ahmedinejad, Üsame bin Ladin, Hugo Chavez ve Tayyip Erdoğan’ın paylaştıkları ortak özellik nedir? Demokratlık mı, kalkınmacılık mı, özgürlükçülük mü, Müslümanlık mı…? Tabii ki bunların hiçbiri değil bu liderlerin tek ortak özelliği son zamanlarda yüksek sesle dillendirdikleri “İsrail eleştirileri” (ya da İsrail düşmanlığı). Türkiye 2009 öncesinde de -Arap ülkelerine kıyasla- “demokrat ve müreffeh” idi ama Arapların Başbakan Erdoğan’a yönelik muhabbetleri ancak 2009 Davos’u sonrasında gözle görülür bir şekilde arttı. Ve bugün Başbakan Erdoğan’ı havaalanlarında “padişah” gibi karşılayan Araplar, 2009 Ocak’ındaki Gazze saldırısı sonrasında İsrail’i sert bir şekilde eleştirerek İsrail büyükelçisini geri çağıran Venezüella Başkanı Chavez’e de benzer bir muamelede bulunuyordu. Yukarıdaki tablo Arapların “yabancılar”a yönelik sevgilerinde “İsrail düşmanlığı”nın belirleyici etkisini net bir şekilde ortaya koymaktadır. Arapların Başbakan Erdoğan’a yönelik sevgilerini özgürlük/demokrasi gibi ideallere bağlamaya çalışan “temenni-merkezli” yorumlardaki temel yanılgı, genelde insanların özelde de Arapların sevgilerinin çıkar değil “erdem”e dayalı olduğunu düşünmektir. Hâlbuki insanların sevgi ve değerlendirmelerini ilkeler ve faziletler değil çıkarlar ve kimlikler belirler genelde. Chavez’lerin, Esad’ların, Ahmedinejad’ların Arap dünyasında en çok sevilen liderler olmaları boşuna değil. Hamas ve Hizbullah’ın Suriye’deki ayaklanmalara karşı müstebit Esad rejimine desteklerini yollaması da bu yüzden. Ya da Mısır’daki ayaklanmaları ve Libya’ya yönelik müdahaleyi sonuna kadar destekleyen meşhur İslam âlimi Yusuf Kardavi’nin Bahreyn’de Şiilerin ayaklanmalarını Sünni dünyanın desteğini hak etmeyen “mezhepçi ayaklanmalar” olarak nitelendirmesi de… İşte bu yüzden, Arap halklarının Türkiye’ye ve Başbakan Erdoğan’a muhabbet duymaları “güzel” bir şey olabilir; ama bu muhabbet başlı başına Türkiye’nin yaptığı işlerin güzel şeyler olduğunu göstermez.(12)*
Yazar bir vakanın gerçekleştiğinin farkında ancak vakayı blinçli olarak yanlış aktarmakta ve yanlış çıkarımda bulunmaktadır.Hazreti isa hira dağında kızını kurban etmek için götürdüğü esnada beliren azrail meleği yanında getirdiği ineği kızının yerine kurban verilmesini peygamber adına emretmiştir misalinde olduğu gibi.Yukarıdaki olaydan hangi düzeltmeden başlayacağımız meselesi.Öncelikle,hazreti İsa değil,hazreti İbrahim,kızı değil,oğlu,azrail değil cebrail,inek değil, koç,Hira değil minada,peygamber adına değil Allah adına gibi.Çalışmamzın konususnun ilk ayağı Ortadoğu Halklarının Erdoğan sevgisi olması nedeniyle,bu bakış açısını ve tahlilleri en iyi yapacak kesiminde bu gerçeklik içerisinde yaşayan halkın ve bu halk içerisinde yaşayan akademisyenlerin olduğunu söylemek diğerlerine bir saygısızlık olmayacaktır sanırım.Vakanın,neden ve sonuç ilşkisinin yerlerinin sağlıklı analizi zor olmazsa gerek
(12)* )*Eyüp Sabri Togan, Haksöz Dergisi - Sayı: 278/279 - May/Haz 14 Yorum-Analiz yazısınndan
El Ehram Tercüme ve Yayın merkezi direktörlüğü yapan Siyaset Bilimci Vahid Abdulmecid'in neden ve sonuç ilişkisi içerisindeki analizi durumu açıklığa kavuşturmak açısından faydalıdır. ''Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Eylül ayının ortalarında ‘Arap Baharı’ ülkelerine yaptığı gezisinde olağandışı bir karşılama gördü. Ancak Mısır’da
Erdoğan’a yönelik coşku farklıydı ve daha önce bir benzeri yaşanmamıştı. Halk coşkusu genelde kendiliğinden gerçekleşir. Bazı İslamcı akımlar tarafından organize edilen kutlama görüntüleri Erdoğan gibi bir lidere olan özlemin bir anda belirmiş bir ifadesiydi
Yöneticilerinin Arap tarzı posterleri dışında bir şey görmemiş bir ülkede yeni bir fenomen bu Birçok akımdan, hepsi İslamcı olmayan gençler Erdoğan lehinde sloganlar attılar. Attıkları dikkat çeken sloganlardan biri de ‘Arap Erdoğan istiyoruz’ sloganıydı.
Belki de burada en ilginç nokta dünyada büyük takdir toplayan halk devrimine bir kısmı veya çoğunluğu katılmış olan bu gençlerin bir kurtarıcı bulmak üzere meydanlara dönmesiydi. Bu yeni bir gösterge, ancak devriminden yedi aydan fazla bir süre sonra Mısır sokaklarında yayılan hayal kırıklığının boyutuna dair önemli bir kanıt oluşturuyor.
‘Arap Erdoğan’ı aramak, Türk liderin sadece İsrail ihlallerine yönelik tutumuyla ilişkili değil. Erdoğan’a hayranlık, İsrail’le diplomatik ilişkiler düzeyinin düşürülmesi ve askeri anlaşmaların dondurulması yönündeki son kararından çok önceki bir olay. Ortada Erdoğan ve hükümetinin, ülkenin yönetimi, ekonomik, teknolojik ve bilgi kapasitesinin geliştirilmesindeki başarısının Erdoğan’a, esasında bir temele dayanan ve ateşli söylemle de
sınırlandırılmayacak güçlü tutum almasını sağladığı yönünde bir bilinç var. ‘Arap Erdoğan’ çıkmasını temenni ederek slogan atan azımsanmayacak bir kesim, Türkiye’nin dünyada ‘büyük ülkeler kulübüne’ yakınlaşan ve ekonomisi on altıncı basamağa sıçramış Ortadoğu’daki tek ülke olduğunun farkında.
‘Arap Erdoğan’ı arayanların tamamı, İsrail’e meydan okuyan ve ‘karizmatik’ bir liderle büyülenmiş değiller. İçlerinden birçoğu Türk liderin ve hükümetinin ekonomi yönetiminde elde ettiği başarının bir benzerini Mısır’da görmeyi arzulamaktalar. Türk ekonomisi on yıldan az bir süre zarfında dünyanın en fazla büyüyen ekonomilerinden oldu, kişi başı milli gelir beş kat arttı ve okuma yazma bilmeyenlerin oranı yüzde onun altına geriledi.(13)*
(13)* Vahid Abdulmecid.'' Arap ülkelerinde Erdoğan'a hayranlık, İsrail'le diplomatik ilişki düzeyinin düşürülmesinden çok daha önce başlamış bir olay''. Al Jazeera’nın 11.10.2011 tarihli yazsısndan.
VI.LİDERLİK VE LİDERLİK ANLAYIŞLARI
Ortadoğu Halklarının Arap Erdoğanı araması ve onun şahsında Lider kimdir,bir liderde olmasını umut ettikleri özelliklerin ne olduğu hakkında genel bazı şeylerde söylemek isteriz.Liderlik konusunda günümüzde birçok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalar herkesin üzerinde uzlaştığı bazı yararlı çıkarımlara sahip olsa da sonuçlar açısından bambaşkadır. Eskilerin deyimiyle kader, kısmet kavramları hala geçerlidir. En tipik yaklaşım olan karizmatik lider anlayışından bahsedecek olursak, “karizma, lideri diğer insanlardan farklılaştığına inanılan, çalışarak kazanılmayan, yaradılıştan gelen olağanüstü özellikler veya herhangi bir kimsenin olağanüstü yeteneği olarak anlaşılmalıdır.” (Weber, 1993: 375) Geleneksel lider anlayışının tarihi liderlikler bakımından incelendiğinde bazı çıkarımlara ulaşmak mümkündür. “Lider içinde bulunduğu gruptan doğar ve aynı grubu davranışa yöneltir.” (Sabuncuoğlu, Tüz, 2005: 204‐205).Ortadoğu Halkları tarafından efsaneleştirlen lider Cemal Abdulnasır'ı bundan daha iyi anlatabilecek bir cümle bizce olamaz.Çünkü o Ortadoğu grupları içinden çıkmış ve yaptıkları ile onlara bir umut olmuştur.'' Liderin hitabet gücü, ideolojik boyutu ve propaganda usullerine bağlılığı liderlerin uyum ve uzlaşma kapasitesi ve de olaylardaki cesareti ile tecrübesi, onun karizmatik lider olabilme vasfına etki etmektedir''. (Tuncay, 1996: 184)
Sadece Ortadoğu'da değil,dünyada gelinen nokta itibariyle bütün yönetimin liderinin etrafında cereyan ettiğidir.“Liderlikte özellikler yaklaşımı paralelinde yapılan çalışmalarda ister lideri tanımlarken gücü ve kontrolü vurgulasın, ister grubu ön plana çıkarsın, varılmak istenen nokta; bazı insanların doğal liderler olduğu ve bu doğal liderleri başkalarından ayıran fiziksel karakteristiklere ve kabiliyetlere sahip oldukları düşüncesidir.” (Yukl, 1991: 178) Gerçekten de güçlü lider anlayışlarına baktığımızda hem dünyada hem de ülkemizde bu liderliğinin özelliklerini görmekteyiz. Mustafa Kemal Atatürk ve Recep Tayyip Erdoğan’ın Türk siyasi tarihinde oynamış oldukları rolün temsilcileri oldukları toplumdan ve siyasal partiden bağımsız olmadığı ancak onlardan ileri oldukları inkar edilemez.Ortadoğu Halklarının hayran olduğu bu liderlerin her yüzyıl olduğu gibi yine Ülkemizden çıkmış olması bizleri onurlandırmaktadır.
VII.SONUÇ
Rakiplerine kıyasla Recep Tayyip Erdoğanın şahsında bulunan karizmatik ve ''İyi lider tanımlamasında, bazı özelliklerin bulunması şarttır. “.Vizyon sahibi olması, bilgi sahibi olması, tutkulu ve fedakar olması, inançlı, kararlı ve tutarlı olması, örnek teşkil etmesi, güven vermesi, motive etmesi, beklentileri vizyonla bütünleştirmesi, ilham vermesi, gelişim odaklı olması, adalet duygusunun olması, mütevazı olması, iyi bir dinleyici olması, açık iletişim kurması, insanlara karşı duyarlı olması, durumlara karşı duyarlı olması, yenilikçi olması, hızlı ve etkin karar vermesi, esnek olabilmesi, zamanı etkin kullanması, sinerji yaratabilecek takım kurabilmesi...” (Akiş, 2004: 62‐63) Akiş’in de belirtmiş olduğu özelliklerle çerçevesi çizilmeye çalışılan bu tanımlama, dinin, demokrasinin ve erdeme ilişkin ideal felsefenin ortak düşünceleridir. Bu özellikleri gerçekten taşıyan kişilerin Ortadoğuda Halklarınca da tabi olarak tüm dünyada hemen hemen bütün kesimlerce yönetici olması arzu edilir.
Aslında Recep Tayyip Erdoğandan farklı olarak,Ortadoğu Halklarının mevcut yöneticilerinin bu vasıfları taşımıyor olsalarda öyle görünmeye çalışmaları Erdoğan lehine kıyasın başka bir gerçeğidir. Bu nedenledir ki halk çoğu zaman gerçekten kimin samimi kimin rol yaptığını görebilmektedir. “Bir lider retoriği güçlü bile olsa, eğer sözlerinde doğruları barındırmıyorsa toplum tarafından dışlanmayı göze almalıdır.” (Barrow, 2005: 87).Erdoğanı Ortadoğu halklarının gözünde kahraman yapan unsur genel olarak,liderlik özelliği, karizması ve bu samimiyetidir.
KAYNAKÇA
Akgün, Mensur, S. S. Gündoğar, J.Levack, G.Perçinoğlu.(2011), “Ortadoğuda Türkiye
Algısı 2010 Sunuş”, TESEV Yayınları, Şubat
AKİŞ, Yeşim Toduk.(2004).“Türkiye'nin Gerçek Liderlik Haritası.” Alfa Yayıncılık,
İstanbul
Aktay,Yasin.(2011).''Arap Baharında Seçim Rüzgarları ve Türkiye Algısı''. SD dergisinin
Aralık-2011 sayısı. (07.12.2011).
Barrow,S.(2005).Quetioning Political Leadeship,Nisan 04.,2005.www.simonbarrow.net
Chirol, Valentına.(1903).The Middle East Question or Some Problems of Indian Defence,
London, John Murray, Albemarle Street,s.1 -6
Çavuş,Tuba.(2012).''Dış Politikada Yumuşak Güç kavramı ve Türkiyenin Yumuşak Güç Kullanımı. Sakarya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı.Makale. http://iibfdergisi.ksu.edu.tr/download/article-file/107654 html (2017).
Davidson, Roderic H.(1959-!960) Where Is The Mıddle East?,Foreign Affairs, vol:38, New
York, s.667
Duran, Burhanettin (2009), “Türk Dış Politikası Ortadoğululaşıyor mu?”, Editörler:
İNAT, K., M. Ataman ve B. Duran, Ortadoğu Yıllığı 2008, Küre yayınları, İstanbul,
s.385-403
.
Fırat,Melek .ve Kürkçüoğlu,Ömer.(2002).''Orta Doğu’yla İlişkiler Türk Dış Politikası''. 1919 -1980 , C. I, Editör: Baskın Oran, İletişim Yayınları, Ġstanbul , s. 194.
Fotiou,Eleni. ve Triantaphyllou,Dimitrios.(2013).''Assessing Turkey's “Soft Power” Role: Rhetoric versus Practice
Hacısalihoglu, Yaşar .(2005).''Avrasya Jeopolitiği, Büyük Orta Doğu Projesi ve Türkiye, Tarihte Doğu Batı Çatışması''. Kızılelma Yayıncılık, İstanbul, s. 558.
Kalın,İbrahim.(2011).'''Türkiye’de Dış Politika''.Baskı Tarihi Meydan Yayıncılık-Ağustos-2011
Keyman, Fuat E.(2010), “Globalization, Modernity and Democracy Turkish Foreign
Policy 2009 and Beyond”, Perceptions, Autumn-Winter, Vol.XV, No.3-4, s.1-20
Sağsen, İlhan. (2011). ''Arap Baharı, Türk Dış Politikası ve dış algılaması''. Ortadoğu Analiz, 3 (31-32), 61-62.
Sabuncuoğlu,Z.ve Tüz,M.(2005).Örgütsel Psikoloji,Bursa:Alfa Aktüel Basım Yayınları
Tuncay, Çağlar (1996). “Uygarlığın Seyir Defteri.” Arkadaş Yayınları, 1996
WEBER, Max.(1993). “From Max Weber - Essays in Sociology.” Çeviren: T. Parla, İletişim Yayınları, İstanbul